30 Ocak 2008 Çarşamba

benim neyim var böyle!...

Prensiplerim var... Otobüste yanlışlıkla bi durak önce düğmeye basarsam, o durakta inerim. O düğmeyi sahiplenirim. Aradaki o yolu da yürürüm. ''Akılsız başın derdini ayaklar çeker'' atasözünü düşünürüm yol boyunca, ama vazgeçerim yürümekten, indiğim yerden aktarma yaparım, o sözü söyleyen ataya da şöyle gizli gizli bir el işareti çakarım. İyi ki akbilim var.

Kusurlarım var... Ders çalışırken sıkılırım, sıkılınca odamı süsleyen film afişlerini incelerim, aynı isimlere bakarım tekrar tekrar, ilk defa bakıyormuş gibi yorum getiririm içimden. ''Aaa bu adam burda da mı oynamış'' derim. Sonra eski mizah dergilerini karıştırırım arşivden, aynı esprilere bir daha gülerim. Sonra yeter lan ders çalışmalısın Sertaç derim, haftalık çalışma programı yaparım hemen. Tivi izlemeye ve uyumaya geniş yer ayırırım. ''Tamam programı yaptım, yarından itibaren yeni bir Sertaç var'' diye düşünürüm, saatime bakarım ''Oha ne kadar geç olmuş'' derim, sütümü içer yatarım. Uyurken 'Ben nasıl büyük adam olucam' şarkısını da dinlerim inceden.

Ve Kaygılarım var maalesef... Ülkemden endişelerim var. Nutuk atmıycam, çok özlü! bi söz söyliyim bitiriyim: 'bir ülkede küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir' . Neyse işte ...

Görüşmek üzere...

6 Ocak 2008 Pazar

hüzün ve takıntı

Bugün hüzünlüyüm. Yılbaşından kalma, kimsenin yüzüne bakmadığı, gidip gelip tırtıkladığım çikolatalı pasta her güzel şey gibi bitti. Buzdolabının gülüydü son zamanlarda. Buzdolabını açınca içimi bi sevinç kaplardı bi kaç gündür. Bütün derdim tasam giderdi. Şu an farkettim ona çok bağlanmışım. Yeni bir pasta aynı tadı, aynı hevesi vermeyecek biliyorum, hüzünlüyüm. Tabi yeni bir pastaya da hayır diyemem, o ayrı, yine de hüzünlüyüm... Bir de kolam vardı. Bizim evde kola içilmez, yasak değil de, ne biliyim kimse gidip almaz, pek de aramayız yani, eksikliğini hissetmeyiz. Kolasız da mutlu olabiliyoruz...neyse...Yılbaşına özel, pastanın yanına kola aldım, küçük boy aldım, benden başka kimse suratına bakmaz. Ben de pek içemedim açıkçası, yarısı kaldı. İşte o yılbaşından kalma, boynu bükük, yalnız kolam, bugün itibariyle artık, kapağı açılınca 'pıss' lamıyor. Kapatıp bi daha açtım, olmadı. Kapatmayı beceremeyen kardeşimden şüphelendim, tabi onu da suçlamıyorum, olacağı varmış. Hüzünlüyüm yine... Yarına unuturum belki ama şu anda pastanın ve kolanın eksikliği buzdolabında kendini hissettirmeye başladı. Yerini doldurmak için yarın gidiyim kendimi mutlu ediyim. Bak şimdiden mutlu oldum, üstümdeki hüzün kalktı. Giden pasta olsun, kola olsun canııımm...

Bu aralar takıntılı olduğum bir de 'orta' kelimesi var. ‘orta’ ne güzel bişidir ya. Ne hoş bir kelime. Her şeye uyar. Yani ne biliyim her yerde karşıma çıkıyo. Uzun kısa orta, büyük küçük orta, dar geniş orta. Ohoo bi sürü şey geldi aklıma her şey olabilir. Hayatta böyle uyumlu olacaksın arkadaş, herkesle iyi geçinmeye bakcaksın, bazen de tepkini gösterceksin tabii ki. Mesela siyah beyaz orta olmuyo, tepkisini koyuyo, sizinle olamam ben diyo. Aferim valla takdir ettim bunu ben. Saçmaladım farkındayım ama mutluyum ben, kendime ders çıkardım bundan...

'Nerde bu devlet' yazısı yazmak istiyorum, sonraya artık...

4 Ocak 2008 Cuma

Sevgili Günlüğüm... bişi dicem...


Sevgili günlük, naber... Sıkıldım, geldim yine seninle konuşmaya. Bak ne diycem geçenlerde dedemleri ziyarete gittim. Bu akraba ziyaretleri çok acayip oluyor. Dedelerle, ninelerle konuşmaya bayılıyorum. Genelde pek seven olmaz ama ben seviyorum işte. Gençlerle muhabbet kurma çabaları tam seyirlik valla. Çocuklara 'anneni mi babanı mı...' tipi sorular sorarlardı, bana sordular, çoğu çocuk gibi 'ikisi de' derdim, 'kesin politikacı olcak ayol bu' derdi ordaki yaşlı bir hanım teyze, biraz büyüdüm, soru 'ne olacaksın evladım' olarak değişti, mühendis derdim hep, ne mühendisi olduğum önemli değil tabii, sormazlardı zaten, 'mühendis olsun da...' mantığı var onlarda. 'Mühendis olucam' deyince aferim alırdım herkesten, sevinirdim, beni hep överlerdi, bu yüzden seviyorum belki de onları... Tabi bazen gıcık oluyorum onlara sevgili günlüğüm. Yaşlıların sohbet oluşturmak için çocukları kullanmaları bir an önce engellenmeli, yasa çıkmalı. Mesela büyükler konuşurken, çoğu zaman bayram ziyeretlerinde yaşanır bu hadise, neyse işte büyükler konuşurken çocuklar susturulur, sonra büyükler sustuklarında, konuşcak konu bulamadıklarında, bize dönüp ' ee Sertaç daha daha', 'okul nasıl gidiyo' tarzı cevabının pek önemli olmadığı, laf ettim balkabaa tarzında soru sormalarına gıcık oluyorum. Bazen resmen piç muamelesi görüyoruz cidden. Öyle sorduklarında 'hiç' derim susarım, gıcık ederim. Ohh! ... Bu arada 'pritüstüel'i ayak üstü salladım. Bi de günlükcüm, lise bitiyo, yıllıklar teslim edildi, hüzünlendim. Yatmadan bir dostum yorum yazmış, paylaşıcam seninle, mesaj da var sonunda, feyz al accık:

''sesli düşünürken arkadan biri şappadanak geçirse ne düşünüyorsun lan dingil burada düşünce özgürlüğü mü var diye, sosyal mesaj versek?''

Saygılar, sevgiler günlük, seni özliycem...

Sevgili Günlüğüm...


Sevgili Günlük, Bak nasıl mutlu oldum şimdi, ilk defa günlük yazıyorum da, hep bir günlüğüm olsun istemişimdir. Hep özendim günlük yazan tiplere. Ben biraz yeni nesil günlük tutuculardanım aslında. Bilgisayara yazıyorum direk, hem saklamıyorum kimseden, herkes okusun bence. Bak günlük, ilk yazıda anlaşalım, bazen acaip sıkıcı olurum, bazen saçmalarım, bazen sadece iyi geceler der yatarım, sonra 'bu ne lan, utanmaz arlanmaz, boklu dereden atlanmaz' triplerine girme. Sözümü kesme, yoluma çıkma. Bazen çok sinirli olurum mesela, merak etme o zaman yazmam. Bazen çok fettan, sinsi olurum, dedikodu yaparım, hiç hazetmem dedikodudan ama senle yaparım. Başka kimim var. Milleti çekiştiririz burda, merak eden okusun, isim vermem tabi, ima ederim... Anlaştığımıza göre sana bir derdimi anlatcam. Ya ben blog yazmak istedim, açtım yazdım, ama okunmama kaygısı var bende. Yeni yetme yazarlarda hep olurmuş, ondan mı? Yoksa yazdıklarım cidden tırt mı? Bırakmalı mıyım yol yakınken. Cevap veremezsin tabi, sustun kaldın bakıyorum, anladım ben seni, sen de bana düşmansın, canım sıkıldı şimdi bak, gidiyorum ben, yazmıycam... Belki sonra yazarım... Çok süper çok şahane çookkk pritüstüel şeyler buldum, bi dahaki sefere anlatcam sana, o zamana görüşürüz... Sen de bi çok kişi gibi 'pritüstüel' ne yahu dedin dimi, sonra anlatırım artık... İyi geceler sevgili günlük...Bu arada resim için Serkan Altuniğne'den özür diliyorum...