11 Temmuz 2008 Cuma

Hatıramda Canlandı..



Bazen öyle bir an olur ki konuşamazsınız, diliniz tutulur, aradığınız sözcüğü bulamazsınız ve orada ‘düşünen bir sebze’ gibi kalırsınız. Ben işte arada böyle anlar yaşıyorum ve bundan nefret ediyorum. En çok da başka bir okula nakil olduğum zaman olur bana bu. Hani okulun ilk günü dersin ortasında, yanında nöbetçi öğrenciyle çat kapı içeri girersin. Nöbetçi öğrenci seni takdim eder, yerine geçer oturursun. Öğretmen hadi kendini tanıştır bize der. Ve işte o anda ne yapacağını bilemezsin. İçten içe öğretmene kızarsın, seni öğretmen yapanın ben taa.. dersin. İçinden inanılmaz diyaloglar geçer ama dışarıya anlatamazsın. Genelde de şöyle bir şey çıkar ağzından: ‘’Adım Sertaç soyadım Selvi (Adım Sertaç Selvi şeklinde söyleyenlere uyuz olduğum için böyle ayrı ayrı söylerim hep) İşte şu şu okuldan geldim. Bu kadar.’’ Sonundaki ‘bu kadar’ lafını da unutmam çünkü onu demezsen sınıftan devam etmem yönünde bir beklenti seziyorum çoğu zaman. Yedi kez okul değiştirdim ve bu anı hemen hepsinde yaşadım. Hep benden kendimi tanıştırmamı istediler. Bi kere de demedim ki hadi şimdi de siz kendinizi tanıtın diye. Bütün sınıf kalkıp tek tek tanıtsa ya kendini bana. Haksızlık değil mi?

Gerçi onu da yapıyoruz. Sınıfa yeni bir öğretmen geldiğinde bütün sınıf tek tek kalkıp kendini tanıtır. Bi keresinde çok güzel bi İngilizceci gelmişti. Herkes adını soyadını, sevdiği dersi, sevdiği yemeği, sevdiği diziyi söylesin dedi, şok oldum, çüş dedim. İki hafta tanışmayla geçti valla, sınıf defterine tanışma yazıp durdu kadın. Bizim cin fikirli arkadaşlardan biri ona bekar mısınız diye sormuştu, evet dedi, bizim arkadaş da ben de bekarım demişti. Çok gülmüştüm o zamanki aklımla. Aynı cin fikirli arkadaş coğrafya dersinde de, tam da dünyanın şekli anlatılırken, aniden kalkıp, hocam var ya, bence dünya delikanlı olsaydı yuvarlak olmazdı demişti. Buna da çok gülmüştüm. Gerçi arkadaş o sene coğrafyadan kaldı o ayrı mesele. Ah be özledim eskileri şimdi. İlkokulu özledim. Hazırlık günlerimi özledim.

Hazırlık okurken çok boş günümüz olurdu ne güzel. Her gün buluşup bi yerlere giderdik. En çok Sultanahmet’e giderdik. Hatta düşünüyorum da hep oraya giderdik. Evet evet her gün ordaydık. Neyse işte bi gün yine toplandık, baktık bi kişi gelmemiş hala. Buluşma saatini de geçmiş. Aradık hemen nerdesin lan ağaç olduk burada diye. Geliyorum geliyorum bekleyin, Bahçelievler’deyim dedi. Yürüyerek mi geliyosun lan dedik yok koşuyorum demişti. Biz de Sefaköy’de toplanmışız ve Bahçelievler’den koşarak yetişecek olan arkadaşı bekliyoruz. Hazırlık işte. Ruhu yeter.

Neyse çok yazdım. Okuyanlara bi eyvallah, bi de şirketten ince belli bardakta çay. Gelirseniz, ısmarlarım. Uykum geldi, hadi görüşürüz…

3 yorum:

Adsız dedi ki...

çayını içimiş kadar olduk =) duygu (ekol/M)

Nihan... dedi ki...

afrm keleş süper olmş tuttum seni =) boş bi wakt bulduumda benmde yazmaya kaldığım yerden dewm etmem gerekio =) bu arada şu coğrafya dersnde saçmalayan şahsı çok mrk ettm dorusu =)

Nihan... dedi ki...

afrm keleş tuttm seni =) galiba bnmde boş wakit bulduumda yazmya dewam etmem gerekio.. bu arda coğ. dersnde saçmalayan şu şahsı merk ettm dorusu uygun bi zamnda kim olduunu açklarsan sewinirm =)... C:U!